Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, Yüksekova’da Habertürk Televizyonunun Gündeme Dair Sorularını Cevapladı
Tarih: 03.11.2022
Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve Kuvvet Komutanları ile gittiği Hakkâri’de Habertürk televizyonunun gündeme dair sorularını cevapladı. Bakan Akar’ın açıklamaları özetle şöyle:
Şimdi bugün biliyorsunuz kısaca ne yaptığımıza değinmek gerekirse, burada uzun zamandan beri hem burada hava muhalefeti oldu zaman zaman, bazı sıkıntılar oldu hem diğer konularda bizim Ankara programımız oldu. Belki çok gelmeyi arzu etmemize rağmen gelmek mümkün olmadı. Kısmet bugünmüş. Bugün geldik, gelir gelmez Hakkâri’ye gittik. Hakkâri’de, orada tugayımız var, Dağ Komando Tugayı, orayı ziyaret ettik. Arkadaşlarımızla operasyon olmakla beraber bazı lojistik konularımız vardı, yine taktik konular vardı, onları tartıştık. Daha sonra Valimizle beraber Hakkâri’ye indik, orada caddede halkımızla buluştuk. Gerçekten son derece gurur verici, son derece bizi sevindirici, memnun eden manzaralarla karşılaştık. Vatandaşlarımızla beraber orada konuştuk, çay içtik, kahve içtik, sohbet ettik, onları dinledik.
(Vatandaş görünce şaşırdı mı?) Biraz evet, bir şaşkınlık oldu. Oraya varacağımızı herhangi bir şekilde ilan etmedik, orada Vali Bey dâhil kimsenin bilgisi yoktu. Doğal bir akışla oraya varmış olduk. Orada vatandaşımız da gerçekten onlar bir araya geldiler. Orada oturduk, konuştuk ve bu terör belasının Hakkâri’den uzaklaştığını da büyük bir memnuniyetle müşahede ettik. Onun akabinde tekrar Yüksekova’ya döndük, bizim burada yeni teşekkül eden yani Topçu Alayımızın Sancak Teslim Töreni’ni de bugün icra ettik ve Alay Komutanına Sayın Cumhurbaşkanımız adına sancağı teslim ettik. Bu teslim töreninden sonra da bildiğiniz gibi şu an içinde bulunduğumuz 3’üncü Tümen Karargâhına geldik. Burada arkadaşlarımızdan gerekli bilgileri aldık ve Tugay Komutanlarımızla bir toplantımız oldu, onlarla görüştük. Onlardan arazideki son durumu aldık; ihtiyaçlarını, isteklerini tespit ettik ve bazı konularda arkadaşlarımızı bilgilendirdik, bazı konularda ilave talimatlarımızı verdik ve bu şekilde programımız devam ediyor, bu ana kadar geldik.
ÖNEMLİ BİR KARARGÂH
Şimdi bu terörle mücadele meselesinde, burası Yüksekova, burada Tümen Karargâhı çok önemli bir yere sahip. Anlamıyla, önemiyle gerçekten burada önemli faaliyetleri icra eden bir karargâh, bu Pençe-Kilit Harekâtı’nın da bağlı olduğu karargâh burası. Oradaki Tugay Komutanlarımızın çalışmalarını buradan, hem planlama hem icra safhasında arkadaşlarımız yönetiyorlar. Burada en son geldiğimiz noktada gerçekten terörle mücadele Türk Silahlı Kuvvetleri adına baktığımızda büyük bir başarı hikâyesi, büyük bir memnuniyet verici durumlar söz konusu. Mehmetçik gerçekten kendisine verilen görevi alın akıyla yaptı, yapmaya devam ediyor. Ve Mehmetçiğin nefesi gerçekten şu anda teröristlerin ensesinde. Teröristler iki gece aynı yerde yatamıyorlar, bu bir gerçek ve herkes bir anlamda başının çaresine bakmak kabîlinden olabildiğince kendini kurtarma gayreti içindeler. Bunu da teröristlerin kendi içindeki tartışmalardan anlıyoruz. Diğer bazı iz ve emareler var, onları da yakından takip ediyoruz. Bu konuda aldığımız bilgiler çerçevesinde teröristlerin ciddi bir, büyük bir çöküş içinde olduklarını da görüyoruz. Ve biz buna rağmen hiçbir şekilde arkadaşlarımızla yaptığımız konuşma, görüşmelerde şımarıklık asla söz konusu değil, zafer sarhoşluğu asla söz konusu değil. Biz artan bir şiddetle, artan bir tempoda taarruzi bir ruhla ve terörü, teröristi kaynağında yok etmek amacıyla en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar mücadeleyi sürdüreceğiz. Bu kesin, bizim kararımız bu, bu konuda çok şükür azimliyiz, kararlıyız ve buna muktediriz. Yaptığımız çalışmalar da budur.
TERÖRİSTLERİN TEK ÇIKIŞ YOLU VAR; TÜRK ADALETİNE TESLİM OLMAK
Teröristlerin şu anda geldiğimiz noktada baktığımızda tek çıkış yolları var, Türk adaletine teslim olmak. Bunun dışında hiçbir çıkarı olmadığını üstekiler anladılar, çeşitli konuşmalarıyla bunu ifade ediyorlar, belli ediyorlar fakat maalesef aşağıdakilere bunu aktarmadılar, aktarmıyorlar. Hâlâ sanki çıkış yolu varmış gibi kendilerince onların yok olmalarına, etkisiz hâle getirilmelerine göz yumuyorlar. Biz de diyoruz ki bir an önce alttakilerin de bunu anlayıp adalete teslim olmaktan başka çareleri yok.
Burada bazı rakamlar, onları da ben sizlere vermek isterim, 24 Temmuz 2015 bizim için bir milat. Biliyorsunuz 2013-2015 yılları arasında bir çözüm süreci oldu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Silahlı Kuvvetleri büyük bir nezaketle, büyük bir anlayışla, bir şefkatle, sabırla bir imkân bahşetti teröristlere teslim olmaları konusunda, bu terör davasından vazgeçmeleri konusunda fakat maalesef onlar bunu bir zafiyet gibi algılayıp çeşitli katliamlara giriştiler ve bunun sonucunda yeter artık diyerek 24 Temmuz 2015’te büyük bir hava harekâtıyla şu içinde bulunduğumuz dönemdeki terörle mücadele periyodu başladı.
O günden bugüne kadar baktığımızda Irak’ın kuzeyinde 36 bin 509 terörist etkisiz hâle getirildi. Suriye’nin kuzeyinde toplam, 01 Ocak’tan itibaren de baktığımızda 3 bin 240 terörist etkisiz hâle getirildi. Bu mücadele devam ediyor. En son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar bu mücadele devam edecek, bundan dönüş yok ve inşallah asil milletimizi, 85 milyon vatandaşımızı bu terör belasından kurtaracağız. Çalışmamız budur, amacımız budur, hedefimiz budur. Nitekim şu anda, bugün de Hakkâri sokaklarında bunu gördük, bunun mutluluğunu yaşadık, inşallah bu bölgeye yayılacak ve ilanihaye bu terör belasından kurtulmak mümkün hâle gelecek.
(Örgüte) katılımın azaldığını, kaçışların çoğaldığını, burada artık elebaşlarının manevra sahalarının kalmadığını, herhangi bir eylem yapma imkân ve kabiliyetlerinin tükendiğini, bunların hepsiyle mücadele ediyoruz. Fakat biz arkadaşlarımıza diyoruz ki bunları biz takip ediyoruz, siz işinize bakın, yani sizin yapacağınız iş en son teröristi etkisiz hâle getirmek. Dolayısıyla mücadelemiz bu yönde. Artan bir şiddet, artan bir tempoda taarruzi bir ruhla terörü, teröristi kaynağında yok etmek amacıyla devam edeceğiz.
ÇÖKÜŞ BAŞLADIĞI İÇİN KİMYASAL İFTİRASINA BAŞVURUYORLAR
(TSK’ya kimyasal iftirası atılması) Bu anlattıklarıma bağlıyoruz. Bu çöküş ne zaman olduysa, bu bizim tarihimizde, bu geçmişte bu teröristler hep bunu yaptılar. Bu çöküş başladığı zaman, kayıplar başladığı zaman, bu işlerin üstesinden gelemeyecekleri duruma düştükleri zaman yalana, iftiraya başvuruyorlar hem de alçakça. İşte son örneğinde olduğu gibi; “bize kimyasal silahlar kullanıldı” vesaire.
Bunu bilenler yurt içinde, yurt dışında bütün uzmanlar, asker-sivil, yani bu konularla ilgili, savunma güvenlikle ilgili olanların hepsi buna gülüyor. Böyle bir şey olamayacağını kesin bir şekilde biliyorlar. Çünkü biz gerçekten bütün bu terörle mücadele tarihimiz boyunca daima uluslararası hukuktan yana olduk, daima yaptığımız çalışmalarda, planlama çalışmalarında ve icrada hiçbir masum insana zarar vermemek için tarihî yapılara, dinî yapılara, kültürel yapılara ve dahi çevreye zarar vermemek için elimizden gelen her türlü gayreti gösterdik, gösteriyoruz.
Bunu da bütün dünya âlem biliyor ve bunları yaparken diğer önemli bir konu da biz komşularımızın hudutlarına, komşularımızın egemenlik haklarına saygı gösterdik, gösteriyoruz. Başta Irak olmak üzere tüm komşularımızın biz hudutlarına saygılıyız, egemenlik haklarına saygılıyız. Fakat bizim tek hedefimizin terörist olduğunu herkesin anlaması lazım. Bizim milletimizin başına bela olan terör belasından asil milletimizi kurtarmakta, hudutlarımızın güvenliğini sağlamakta kararlıyız. Bizim yani anlatmaya çalıştığımız, anlaşılması gereken asıl konu bu. Bunun dışında bizim hiçbir amacımız yok. Biz herhangi bir şekilde hudutlarımızın sürekli taciz ve tecavüze uğraması, oradaki vatandaşlarımızın sürekli bir güvenlik sorunu yaşamasını istemiyoruz. Bitireceğiz diyoruz bunu. Allah’ın izniyle bu sefer arkadaşlarımla bunu bitirmek için elimizden gelen gayreti gösterdik, göstereceğiz ve bundan da kimsenin şüphesi olmasın. Bu konuda azimliyiz, kararlıyız ve buna da muktediriz. Diğer konuda, işte bu kimyasal konusu; yani bizim burada şimdi bu dünyada çeşitli ajanslar var, çeşitli uluslararası kuruluşlar var. Bunlar bütün ülkelerin ordularını yakından takip ediyorlar. Hatırlayın, silah sayısını biliyorlar, mühimmat sayısını biliyorlar, asker sayısını biliyorlar, bunların eğitimini, programlarını…
BÖYLE BİR ŞEY SÖZ KONUSU DEĞİL
Tatbikatını, hepsini biliyorlar ve dolayısıyla bizde herhangi bir şekilde kimyasal silah olması hâlinde bunun bilinmemesi, bunun saklanması mümkün değil, böyle bir şey söz konusu değil. Çünkü bizim binlerce yıldır tarihimizden gelen millî, manevi, mesleki değerlerimiz var. Uluslararası hukukun müsaade ettiği konularda dahi eğer biz bunu insani, ahlaki görmezsek yapmayız, yapmıyoruz. Nitekim bir örnek, bunu vermek zorundayım burada; bu Zeytin Dalı Harekâtı sırasında arkadaşlarımız Afrin’de 5 katlı bir evin 3 kat sözde komuta yerini buldular teröristlerin ve fakat çok kolay, yani bir hava taarruzuyla, bir SİHA taarruzuyla, bir topçu taarruzuyla biz orayı bitirirdik. Bitiremedik, bitirmedik. Niye? Çünkü üst iki katta, 5 ve 4’üncü katta siviller vardı. Ahlaksızlar bir canlı kalkan olarak oraya iki aileyi yerleştirmişler ve onların olduğu yer… Biz onu başka bir yöntemle etkisiz hâle getirdik. Dolayısıyla bu manada biz gerçekten çok duyarlıyız, çok hassas davranıyoruz ve bu konuda bizim kendi değerlerimiz nedeniyle de bizim yapabileceklerimiz var, yapmayacaklarımız var. Bunu da herkesin bilmesini istiyoruz.
Bu konuda, kimyasal konusunda bu bir iddia falan değil, bu alçak bir iftira, çok açık bir yalan. Bunu söyleyen de bunu mutlaka biliyordur. İnanın bunu söyleyenler de Türk Silahlı Kuvvetlerinde kimyasal silah olmadığını, kimyasal silahı Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanmadığını, kullanmayacağını, bizim yapımızın bu olduğunu, anlayışımızın bu olduğunu, değerler sistemimizin bu olduğunu biliyorlardır. Fakat buna rağmen bunu, işte bu çöküşü önlemek bakımından, onların bir nefes almasını sağlamak bakımından, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Mehmetçiğin başarısını gölgelemek bakımından böyle alçakça, ahlaksızca bir iftirada bulundular. Bu manada bizim için sevindirici olan, 1-2 kişi-kurum hariç anayasal çerçevede kurumlarımızın tamamına yakını bu konuda Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanında oldular ve bundan dolayı teşekkür ediyorum. Bu sevindirici. Bu arada biz bununla kalmadık, bu konuda iftirada bulunanlar hakkında, yalanda bulunanlar hakkında, bu alçakça iftirayı ortaya atanlar ve taşıyanlar hakkında da hukuk sistemimizdeki gereken ne ise ceza ve tazminat davalarını açtık, bunların da sonuna kadar takipçisi olacağız.
SANATÇI BURAK HAKTANIR GERÇEĞİN YANINDA DURDU
Bu sanatçı kardeşimiz burada gerçekten büyük bir duyarlılık gösteriyor ve şerefli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, şerefli bir Türkiye Cumhuriyeti sanatçısı olarak, sanatçı duyarlılığı olarak gerçeğin yanında duruyor ve o da gerçeğe aykırı, tamamen iftira, tamamen yalan olduğuna inandığı, bildiği bir konuda bir entelektüel refleksi gösteriyor. Entelektüel ahlakın gereği ve doğru bildiği şeyi söylüyor. Dolayısıyla bu arkadaşımızı gerçekten biz tebrik ediyoruz ve biz inanıyoruz ki bu arkadaşımıza, kardeşimize benzer şekilde şu veya bu şekilde gündeme gelmemiş ancak bu şekilde düşünen, bu şekilde böyle bir durumda aynı şeyi yapacak olan çok çok sanatçımız olduğuna, akademisyen insanlarımız olduğuna, entelektüel insanlarımız olduğuna, düşünürümüz olduğuna, basın mensubu olduğuna ben inanıyorum, başta siz olmak üzere.
10 MİLYONDAN FAZLA TAHIL UKRAYNA LİMANLARINDAN ÇIKTI
Biz, biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanımızın, hem Sayın Zelenski hem Sayın Putin’le yaptığı çeşitli birçok görüşme var, yüz yüze ve telefon görüşmeleri. Bu çerçevede çatışmanın çıkmasını önlemek için çok uğraştılar. Çatışma çıktıktan sonra hâlâ bir an önce ateşkesin olması için uğraştılar ve bu arada bu tahıl gibi özel konular da ortaya çıktı. Tahıl konusu, esir değişimi konusu gibi konular da oldu. Yine Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde Türkiye olarak bu konularda da hem bölgesel hem de dünya barışına katkımızı göstermek bakımından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uluslararası ortamda bir özne hâline geldiğini göstermek bakımından çok önemli girişimlerimiz oldu.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bize verdiği görevler çerçevesinde biz muhatabımız olan Savunma Bakanlarıyla, hem Rus hem Ukraynalı, onlarla konuşmak, görüşmek suretiyle bildiğiniz gibi 22 Temmuz’da ayrı ayrı imzalamak suretiyle iki belge imzalandı. Karadeniz Tahıl İnisiyatifi adı altında iki belge imzalandı. Ruslar ve Ukraynalılar ve Birleşmiş Milletler’in de katkılarıyla, gözetiminde bu çalışma yapıldı malum, 22 Temmuz’da imzalanan. Cumhurbaşkanımız da orada hazırdı, Sayın Gutterres de oradaydı ve buna göre bu faaliyetlerimiz devam etti ve 10 milyon tondan fazla tahıl Ukrayna limanlarından çıktı. Fakat bu arada 29 Ekim’de Rus gemilerine bir saldırı oldu. Buna karşılık olarak da Ruslar bu anlaşmayı, bu metni, bu nakliyatı askıya aldıklarını söylediler. Daha sonra biz Sayın Şoygu’yla telefonda görüştük, görüşlerimizi, fikirlerimizi onunla paylaştık. Bu tahıl anlaşmasının ne anlama geldiğini, ne yapmamız gerektiğini, ihtiyaç sahiplerinin olduğunu ve gıda krizine sebebiyet vermemek gerektiğini, gıda fiyatlarının artmasını önlememiz gerektiğini ve burada ihtiyaç sahipleri olduğunu, bunun siyasi istikrarsızlığa kadar götürebileceğini bu gıda probleminin, bunların hepsi konuşuldu.
Kendileri de bazı endişelerini bize bildirdiler. Bu endişeler çerçevesinde biz tekrar Ukraynalı muhataplarımızla görüştük, konuştuk. Onlar bazı konularda düzeltmeler yaptılar, bazı teminatlar verdiler, bunların da o belgeye sadık olduklarını gösteren ifadeler kullandılar ve bunu hatta yazılı olarak da verdiler. Biz daha sonra Sayın Şoygu’ya bunları ilettik, konuştuk, görüştük. O da kendileri Sayın Putin’le konuştular. Sayın Putin, Sayın Cumhurbaşkanımızla görüştü dün tekrar ve bunların sonucunda bugün saat 12.00 itibarıyla, 22 Temmuz’da mutabık kaldığımız şekilde mekanizmanın devamına, tahıl nakliyatının devamına planlandığı şekilde devam ediyoruz şu anda. Zaten burada şunu ifade etmek istiyorum ben, bu Ruslarla yaptığımız temaslar sırasında o askıya alındığı dönemde dahi Rusya bize, Türk gemileri çıkabilir ve çıkış yapmış olanlar da devam edebilir diye de beyan ettiler, bunu da belirtmek durumundayız ve şimdi tamamen normale döndü. Bugün saat 12.00’den itibaren taraflar bunda mutabık kaldılar. Rusya, Ukrayna ve Birleşmiş Milletler bu konuda bilgilendirildiler.
Sayın Cumhurbaşkanımız zaten bu bilgiler çerçevesinde bugün Meclis konuşmasında, grup konuşmasında bunu Türk ve dünya kamuoyuyla paylaştılar ve şu anda faaliyet devam ediyor. Bu tamamen insani bir konu, bizim temel tezimiz bu oldu. Çatışma koşullarıyla bu insani faaliyetin ruhunun ayrı olduğu, düzeninin ayrı olduğu, ayrı düzlemlerde değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle biz muhataplarımızla konuştuk, görüştük ve çok şükür bu noktaya geldi. Şimdi buradaki problem sonrası Rusya limanlarında gıda, tarım ürünleri, gübre gibi kimyasal maddeler var. Dolayısıyla bunlar nasıl taşınacak? Bunları Rusya, Birleşmiş Milletler ile görüşmekteydi. Önümüzdeki günlerde de Türkiye olarak biz bu konu dâhil, ateşkes konusu dâhil, diğer insani yardım konuları dâhil bugüne kadar neler yaptıysak bunları yapmaya devam edeceğimiz konusunda Sayın Cumhurbaşkanımız dün Sayın Putin’e de söyledi, bizlere de bu konuda zaten talimatları var. Biz de bu konuda, bu yönde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bizim umudumuz, dileğimiz bunun insani bir konu olması nedeniyle ihtiyaç sahiplerine bu gıda maddelerinin sağlıklı bir şekilde, düzenli bir şekilde, istikrarlı bir şekilde ulaşması ve herhangi bir sıkıntıya sebebiyet vermeden bir krize, bir fiyat artışına, insanın ulaşamayacağı bir fiyat artışına sebebiyet vermeden bu sorunun çözülmesi, bu bir.
Bir diğer husus da çeşitli şekillerde medyada bu çıkıyor, efendim işte karayolu, diğer yollar vesaire falan gibi, hayır. Yani bu bizim 22 Temmuz’da mutabık kaldığımız bu koridor, insani koridor, tahıl koridoru gerçekten en güvenli, en süratli, en kapasiteli… Şimdi bizim takriben 2-3 ay oldu, bu süre içinde 10 milyon ton! Yani bunu başka şekilde, başka yöntemle çıkarmak mümkün değil. Bunun çıkması mümkün kılındı. Dolayısıyla bu çözümün doğru bir çözüm olduğunu, doğru bir yol olduğunu ve bu konuda devam etmemiz gerektiğini, önümüzdeki günlerde, 19 Kasım’a tekabül ediyor, bu 120 günlük süre dolacak, dolduktan sonra bunun uzatılması, bu konuda da yine biz muhataplarımızla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
DOST VE MÜTTEFİKLERİMİZDEN KKTC’NİN TANINMASINI BEKLİYORUZ
Kıbrıs’ta bir sorun var. Ne zamandan beri? Uzun yıllardan beri. Normal şartlarda Avrupa Birliği’ne sizin üye olabilmeniz için Avrupa Birliği Anayasası’nda diyelim, metinde herhangi bir şekilde sizin Avrupa Birliği’ne girebilmek için hudutlarınızda komşularınızla herhangi bir sorununuzun olmaması lazım. Orada komşularla sorun değil, orada bizatihi her şeyiyle olan bir sorun var. Buna rağmen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, bütün Kıbrıs’ın sanki temsilcisi gibi, bütün bu geçmiş olaylara rağmen Avrupa Birliği’ne kabul edildi. Şimdi bunun izahı nedir? Bu yansızlık, tarafsızlık, adalet, eşitlik, hukuk, uluslararası hukuk, kendi hukukları, nerede bu?
Birinci soru bu. İkinci soru; biz oradaki kardeşlerimizin, Kıbrıslı kardeşlerimizin varlığından bahsediyoruz, Rum tarafı bunu kabul etmiyor, bunu başka şekilde yorumluyor. Yani eşit, egemen, bağımsız iki devlete geldik biz. Bunlar bitti. Dolayısıyla onlar herhangi bir şekilde bu tür girişimlerle, bu tür faaliyetlerle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni desteklediklerini zannediyorlar ama hayır, bunlar aslında yapılan bu faaliyetlerle çözümsüzlüğü destekliyorlar. Bu yapılan faaliyetler, Güney Kıbrıs’taki Rumları şımartmaktan başka, Yunanistan’ı şımartmaktan başka, kendi boylarını aşan girişimlere, teşebbüse yöneltmekten başka bir şeye yaramaz. Biz diyoruz ki burada bu ister Yunanistan-Türkiye problemleri olsun, ister Güney Kıbrıs’taki, Kuzey Kıbrıs’la olan münasebetlerdeki, ilişkilerdeki sorunlar olsun, bunlara üçüncü tarafların tarafsız, yansız, objektif, uluslararası hukuk çerçevesinde bakmaları çözümü gerektirir. Değilse zaten bu konuda bizim herhangi bir sıkıntımız kalmadı. Eşit, egemen, bağımsız iki devletten bahsediyoruz. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımız bu konuda gerekli devlet politikamızın açıklamasını yaptılar. Biz dost ve müttefiklerimizden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını bekliyoruz.
BİZ HAKLIYIZ, GÜÇLÜYÜZ
Bizim Yunanistan’la sorunlarımız var. Bu sorunlarımızı biz diyoruz ki iki komşu olarak iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde, uluslararası hukuk çerçevesinde karşılıklı diyalogla, görüşmeler yoluyla, barışçıl yol ve yöntemlerle oturup iki medeni ülke olarak konuşalım, tartışalım, çözelim. Bu konuda bizim daha önce de birçok yerde bahsettiğimiz bir güven ve güven arttırıcı yöntemler, önlemler diye çalışmalarımız var. Dışişleri Bakanlığının ayrı çalışması var, istişari görüşmeleri var ve ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Stoltenberg’le, NATO Genel Sekreteri’yle yaptığı “Deconfiliction” dediğimiz ayrışma çalışmaları var, herhangi bir çatışma olmasın, bir mekanizma kuralım, herhangi bir kritik durumda o mekanizma devreye girsin, çatışma önlensin.
Üç konu var, bunun üçünü de toptan terk edenler Yunanistan, kesin, açık, net. Biz bu konuda dedik ki bu güven arttırıcı önlemler çerçevelerinde görüşmeye gelirsek, toplantıya gelirsek, derin konular var, bunun tarihî boyutu, ekonomik boyutu, siyasi boyutu, askerî boyutu, çeşitli boyutları var. Dolayısıyla uzmanlar bir araya gelsin. Tamam dediler. Bu manada 10-15 kişilik bir heyetimiz Yunanistan’a gitti, Atina’ya. Görüştüler, güzel bir tartışma, görüşme oldu. Bilahare Yunanistan heyeti Türkiye’ye geldi, benzer şekilde güzel görüşmeler yapıldı. Daha sonra üçüncü kez, üçüncü toplantı da yine Yunanistan’da yapıldı. Biz şimdi dördüncü toplantının Ankara’da yapılması için iki yıldan beri bekliyoruz.
Şimdi bazı dostlarımız, bazı müttefiklerimiz bazen NATO dâhil, “Efendim diyalogdan yanayız, diyaloğu teşvik ediyoruz.” vesaire. Biz de diyoruz ki bize bunu söylemeyin. Biz, muhatabımız yarın geliyorum desin, buyursun gelsin. Yarın beni davet etsin ben yarın gitmeye hazırım. Bizim diyalogda bir sorunumuz yok, çünkü bizim kendimize güvenimiz var. Çünkü biz haklıyız, onun için güçlüyüz. Biz her masada konuşmaya, konuları tartışmaya hazırız diyoruz. Fakat maalesef iki yıldan beri biz muhataplarımızı bekliyoruz. Hâlâ ümidimizi kaybetmedik biz. Her fırsatta konuşuyoruz, görüşüyoruz, muhataplarımıza söylüyoruz. Diğer ülkelerle konuşuyoruz ve diğer ülkelere diyoruz ki bu objektif kriterlere göre, yansız, adil tutumunuzu lütfen bulun. Yani bulamadınız diyoruz. Hâlâ diyoruz tarafsızlığınızı koruyamıyorsunuz. Bu konuda Yunanistan eylemleriyle, söylemleriyle, özellikle belli kişiler, belli siyasi kişiler iç politikaya dönük olarak özellikle…
YUNAN HALKININ REFAHINA KASTEDEREK EYLEMLERİNİ, SÖYLEMLERİNİ SÜRDÜRÜYORLAR
İç politikaya dönük olarak gerçekten Yunan halkının aleyhine, Yunan halkının zararına, Yunan halkının refahına kast ederek maalesef eylemlerini, söylemlerini sürdürüyorlar. “Silah alacağız” diyorlar, “ekonomik ömrünü tamamlamış silahlar” vesaire… Bunlar, zaten borç içinde olan bir Yunanistan’dan bahsediyoruz ve bu giderek sıkıntısını, Yunan halkının sıkıntısını arttırıyor. Bunu herkes görüyor, bunu biliyor. Zaten aklıselim sahibi Yunanlılarda, akademisyenler, emekli general ve amiraller, hatta muhalefetten bazı siyasiler bunları da konuşur hâle geldiler ve biz bu manada bunların konuşulmasıyla bunların çözümlenmesini bekliyoruz. Dolayısıyla bizim bu konuda tutumumuz açık; biz her an görüşmeye hazırız, diyaloğa hazırız, diyalogla bu problemlerimizi çözelim istiyoruz. Böyle bir beyhude bir silahlanma, beyhude bir suni bir takım ittifaklar peşinde koşarak bir yere varamayacaklarını, Türkiye’nin güçlü, güvenilir, etkin bir müttefik olduğunu ve bu manada diyaloğun tüm taraflar için yararlı olacağını, bu Ege’deki zenginliklerin adil bir şekilde paylaşılmasının hem Yunanistan hem Türkiye için önemli, faydalı olduğunu tekrar tekrar her seferinde muhataplarımıza hatırlatıyoruz.
F-16 KONUSU BİR SÜREÇ VE BU SÜREÇ DEVAM EDİYOR
Amerikalı müttefiklerimizle, stratejik ortağımız Amerika’yla bizim bu tedarik çalışmamız ve modernizasyon çalışmamız Haziran 2021’de başladı ve devam ediyor. Bu normal bir prosedür, yani “foreign military sales” dedikleri yabancı askerî satışlar diye bir mekanizma var. Bu mekanizma çerçevesinde Bakanlığımızın, Türk Milli Savunma Bakanlığının Tedarik Dairesindeki arkadaşım, Daire Başkanı arkadaşım, bunun bir formu formatı var, o çerçevede müracaatımızı Amerika’nın Türkiye’deki Büyükelçiliğine yaptı. Onlar da bunu Amerikan Savunma Bakanı’na ilettiler ve Amerikan Savunma Bakanlığı bu konuyu olumlu karşıladı, destekleyeceklerini söylediler.
Bunun akabinde üçü Türkiye’de biri Amerika’da olmak üzere dört toplantı yaptık. Şu ana kadar yapılan toplantılarda bizim bu hem tedarik hem de modernizasyon çalışmalarımız, 40 uçak alacağız, 79’unun da modernizasyonunu sağlayacağız. Bu manada bizi desteklediklerini ifade ettiler, hâlâ ediyorlar. En son Sayın Bakan’la, Amerikan Savunma Bakanı’yla yaptığımız konuşma da benzer şekilde. Fakat tabi bir Kongre meselesi var. Dolayısıyla biz Kongre konusunda da yine Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifiyle bir siyasi heyet iki kere, üç keredir, sürekli Amerika’da çeşitli temaslarda bulunuyor. Onlar da gayet güzel ilerlemeler sağladılar, temaslar sağladılar ve bildiğiniz gibi orada Kongre’de bir takım tahditler konuldu, şöyle böyle vesaire gibi. Onların kaldırıldığını, kaldırılacağını, buna uygun olmadığımızı söyledik, Amerikalılar da söylüyor bunu. Dolayısıyla burada şimdi bir tedarik çalışması, bir süreç, bu bir süreç, süreç devam ediyor.
Tabi Amerika’da bir seçim var, onun getirdiği birtakım hususlar var, getirdiği, götürdüğü. Bunlar da biz dikkatle, sabırla, bize düşen görevler neyse burada yazılması gereken, yapılması gereken işlemler var, bunların hepsini yerine getirdik, getiriyoruz ve bu şekilde olayı takip ediyoruz ve bunu da muhataplarımıza söylüyoruz. Biz bekliyoruz ki stratejik ortağımız, stratejik müttefikimiz Amerika’nın, bu bizim yaptığımız tedarik çalışmasına, modernizasyon çalışmasına, neticede paramızla yapılan bir iş bu, buna destek verdikleri konusunda olumlu girişimlerini bekliyoruz. Bu sadece Türkiye için önemli değil, çünkü zaman zaman Türkiye’nin de içinde olduğu NATO’nun savunma planları gündeme geldiğinde bir bütün hâlinde NATO’nun güçlü olması lazım. NATO’nun güçlü olması demek, müttefiklerinin güçlü olmazı lazım. Hele hele Türkiye gibi konumu, coğrafyası açık ve seçik, son derece önemi olan bir bölgedeki müttefikin hava kuvvetlerinde güçlü olması lazım, bunu söylüyoruz. Bütün bunları söyledikten sonra herhangi bir şekilde rahat olmamız lazım, soğukkanlı olmamız lazım, sonucu beklememiz lazım. Çünkü tek çözüm F-16 değil.
Diğer Haberler
Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, İslahiye’deki 2’nci Zırhlı Tugay Komutanlığında İnceleme ve Denetlemelerde Bulundu
Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, Balıkesir’deki Patlamanın Meydana Geldiği Fabrikada İncelemelerde Bulundu