Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, Al-Jazeera Televizyonuna Konuştu
Tarih: 28.07.2022Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, Al-Jazeera Televizyonuna konuk olarak gündeme ilişkin soruları cevapladı. Bakan Akar’ın açıklamaları özetle şöyle:
25 MİLYON TONDAN FAZLA TAHIL
Bildiğiniz gibi dünyada şu anda iki önemli konu var, temel konu var. Bunlardan birincisi gıda güvenliği, diğeri enerji güvenliğidir. Dolayısıyla gıda ve enerji gerçekten günlük hayatımızda, modern hayatta çok önemli iki unsurdur. Bu gıda içinde tahıl tabii ki günlük hayatta çok etkili unsurlarından biridir. Bir de bu konuda başlamadan şunu hatırlatmak istiyorum; dünyadaki tahıl üretiminin ve ihracatının 1/3’ünü Ukrayna ve Rusya birlikte yapmaktadır. Savaşın çıkmasına müteakip sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu sıkıntılar nedeniyle de Ukrayna’dan çıkarılamayan bir tahıl söz konusudur. Bunların çıkarılamayışı dünyada bazı ülkelerde ciddi gıda riskini arttırmış bulunmaktadır. Özellikle Ortadoğu ve Afrika ülkeleri bu tahılı beklemektedir. Bu herhangi bir şekilde giderilemediği takdirde açlık söz konusudur. Açlık söz konusu olduğu zaman da ciddi şekilde bir güvenlik sorunu ortaya çıkıyor. Bu nedenle bu tahılın Ukrayna limanlarından emniyetli bir şekilde adreslerine gönderilmesi gerçekten büyük önem arz ediyor ki buradaki miktarlarda gerçekten çok ciddi boyutlardadır. Ukrayna limanlarındaki tahılın 25 milyon tondan daha fazla olduğu değerlendirilmektedir. Hele hele yeni hasatla birlikte bu miktarın daha da yükseleceğini görmemiz lazım.
KIRMIZI HAT OLUŞTURMANIN GEREĞİ ORTAYA ÇIKTI
Burada denizden emniyetli bir şekilde; Karadeniz'den, Ukrayna limanlarından bu tahılı alınmak suretiyle güvenli bir şekilde adreslerine gönderilmesi, bunun için de Karadeniz'de güvenli bir koridor oluşturulması hayati öneme haizdir. Bu nedenle bu ihtiyaç ortaya çıktıktan sonra bazı çalışmalar yapıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Putin ve Sayın Zelenski hem bu savaştan önce hem savaş sırasında, hem yüz yüze hem de telefonla görüşmek suretiyle mümkünse bu savaşın önlenmesi için daha sonra da bir an önce ateşkesin sağlanması için temaslarını sürdürdüler. Ve bu görüşmelere bağlı olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın bize verdiği direktif, çizdiği bir çerçeve var. Dolayısıyla biz de bu çerçevede bir inisiyatif, Türkiye olarak inisiyatif almak suretiyle bu tahıl krizinin çözülmesi için çalışmalarımızı yaptık. Bildiğiniz gibi ayın 23'ünde bu çalışmalar sonlandı. Sayın Cumhurbaşkanımız bu görüşmelerle olabildiğince çözüme katkı sağlamak için gayret gösterdiler. Ve buna bağlı şekilde diğer bakanlıklar da diğer bizim kurumlarımız da ilgili personel de bu konularda muhataplarla görüşmek, konuşmak suretiyle bu problemi çözmek için gayret gösterdi. Burada bu süreç başladığında bu problemin çözümü için Birleşmiş Milletler de çeşitli aşamalarda ciddi katkılar sağladılar. Bu süreçle alakalı en önemli belirleyicilerden biri 1 Haziran’da Rusya Savunma Bakanı Sayın Şoygu ve Ukrayna Savunma Bakanı Sayın Reznikov ile görüşmemiz oldu. Temaslarımız oldu. Bu temaslar çerçevesinde, aldığımız müşterek bir karar çerçevesinde bir kırmızı hat oluşturmanın gerektiği ortaya çıktı. Çünkü Bakanların her zaman telefonla dahi konuşmaları pek mümkün olmadığı için içimizden, ülkelerimizden birer General görevlendirmek suretiyle buraya sürekli temas sağlaması ve oradaki gelişmeleri güncel bir şekilde takip etmesi ve bu gelişmelere göre de uygun şekilde bir çözüm üretmeleri için arkadaşlarımız çalıştılar. Bu çalışmalara aynı zamanda Birleşmiş Milletler temsilcisi bir arkadaşımız da katıldı. Dolayısıyla dörtlü görüşmeler oldu. Bunun ilk somut adımı olarak 21 Haziran'da Moskova'da askerî heyetlerimiz arasında Türk askerî heyeti ile Rus askerî heyeti arasında ayrıntılı bir konuşma, görüşme oldu. Bu görüşmeler sırasında bir iyi niyet göstergesi olarak ilk geminin, orada Azov Concord isimli bir geminin Ukrayna limanından çıkışına Ruslar izin verildiğini ve geminin çıktığı haberini verdi. Bu önemli bir gelişme, önemli bir işaretti. Dolayısıyla bizim bunun olumlu sonuçlanacağı konusunda ümitlerimiz daha da arttı ve buna bağlı olarak çalışmalarımızı yürüttük.
13 Temmuz'da İstanbul'da Kalender Kasrı olarak bilinen bir mekânda Rusya, Ukrayna askerî heyetleri, Türk askerî heyetleri ve Birleşmiş Milletler temsilcisi dörtlü bir toplantı yaptık. Bu toplantıda konu çeşitli boyutlarıyla görüşüldü, tartışıldı. Zaten oraya giden arkadaşlarımız başlangıçtan itibaren konunun içinde olan arkadaşlarımızdı. Konulara vakıf idiler. Ve bu arkadaşlarımız bu görüşme sırasında 13 Temmuz'da prensip anlaşmasına vardılar.
Bu prensip anlaşması, temel prensipler belirlendikten sonra işimiz daha da kolaylaştı ve hızlandı. Bunun üzerine biz bu konuştuklarımızın, üzerinde mutabakat sağladıklarımızın bir imzalı metne dönüşmesi konusunda da mutabık kaldık. Ve 22 Temmuz'da heyetler İstanbul'da toplanmak suretiyle Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’in huzurunda hem Sayın Şoygu’yla hem de Altyapı Bakanı olan Kubrakov ile birlikte bu metinleri ayrı ayrı imzalama fırsatı bulduk ve bunun üzerine çalışmalarımız başladı.
ERKEN ZAMANDA GEMİLERİN ÇIKMASINI SAĞLAYACAKLAR
Temel prensipler şuydu hatırlatmak gerekirse; bunlardan birincisi İstanbul'da bir müşterek koordinasyon merkezinin kurulması ve bu kurulduktan sonra koridorların belirlenmesi ve oradan gemilerin emniyetle geçişi, limanlarda giriş ve çıkışlarda bu gemilerin müştereken kontrolü ve bu faaliyetin aksaksız bir şekilde yürütülmesi idi. 22 Temmuz’daki imzalanan metinde bunlar var. Bu metindeki mutabakata istinaden de İstanbul’da Müşterek Koordinasyon Merkezi kuruldu. Orada şu anda Türk, Rus, Ukraynalı temsilciler ve Birleşmiş Milletler temsilcileri çalışmalarına başladılar. Bunlar taktik ve teknik çalışmaları da yürütüp süratle, olabildiğince erken zamanda Ukrayna limanındaki gemilerin çıkmasını sağlayacaklar.
Burada bizim en önemli konumuz bu gemilerin emniyetle çıkmasıdır. Bir de benim nezaketen şunu da söylemem lazım. Orada gerçekten Rusya heyetleri, Ukrayna heyetleri, Birleşmiş Milletler heyetleri gayet yapıcı bir yaklaşımla bu sorunun çözülmesine yardım ettiler. Onlara da ben burada teşekkür ediyorum.
ANLAŞMANIN UYGULAMASINA BAŞLADIK
Anlaşma pratikte başladı. Anlaşmanın uygulamasına başladık. Ve şimdi ilk geminin kontrolü ve yüklenmesi konusu süreci devam ediyor. Burada gerçekten saatler meselesi. İnşallah çok yakın bir zamanda bu geminin Ukrayna'dan ayrılmasını bekliyoruz. Biliyorsunuz Ukrayna'da şu anda oradaki hububatın olduğu yerde 3 limandan bahsediyoruz. Bunlardan birincisi Odessa, ikincisi Çornomorsk, diğeri de Yujnıy. Bu üç limandaki gemilerin bir an önce İstanbul'daki Müşterek Koordinasyon Merkezinin yapacağı plan program çerçevesinde bu faaliyetlerin yürütülmesi için gayret gösteriyoruz. Bu konuda herhangi bir sorun çıkmaması için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Bu onaylanan program çerçevesinde Ukrayna limanlarına çıkan ve giren gemiler kontrol edilecek. Şimdi gemilerin Ukrayna limanlarından çıkması sırasında Türk, Ukrayna ve Birleşmiş Milletler temsilcileri gemileri kontrol edecekler. Bu çerçevede gemiler belirlenen koridorlardan Ukraynalıların yapacağı kılavuzlukla mayınlı bölgelerden çıkarılacak ve daha sonra bizim üzerinde durup tespit ettiğimiz, müştereken karar verdiğimiz koridorları takip edecekler. Bu koridorların emniyette olması bakımından herhangi bir müdahale söz konusu değil. Denizden ve havadan herhangi bir müdahale olmayacağı şeklinde de mutabakata varmış bulunuyoruz. Şu anda herhangi bir şekilde bir mayın problemi söz konusu değil. Çünkü kılavuzlama Ukrayna tarafından yapılacak. Dolayısıyla mayına ihtiyaç yok. Herhangi bir şekilde ihtiyaç olursa, mayınların temizlenmesi vesaire, onu da yine dörtlü olarak yapacağımız görüşmeler sonunda mutabakat çerçevesinde işleme alacağız. Ama şu anda böyle bir ihtiyaç söz konusu değil.
Tabii bu insani maksatlı bir görev, insani maksatlı bir faaliyet. Dolayısıyla bunu gerçekten bekleyen insanlar var. Masum insanlar var. Bir sürü nüfus var. Milyonlarca insan var. Bu insanların ihtiyacını karşılamak için elimizden geldiğince bu işin süratle gerçekleşmesi için gayret gösteriyoruz. Gemiler biraz önce bahsettiğim şekliyle 3 limandan yüklendikten, emniyetli bir şekilde koridoru kat ettikten sonra İstanbul'a vasıta olduğunda ve Türk boğazlarına geldiğinde, burada Türkiye'nin belirleyeceği kapasite itibariyle -gemilerin kapasitesi, limanların kapasitesi- buna uygun kapasitedeki limanlarda dörtlü olarak Türk, Rus, Ukrayna ve Birleşmiş Milletler temsilcileri tarafından kontrol edilecek ve kontrole müteakip kendi adreslerine, ilgili ülkeye hareket edecekler. Bundan sonra buraya gelen boş gemiler de yine Türk limanlarında Türkiye'nin belirleyeceği limanlarda yine dörtlü bir kontrole müteakip boş olduğu, herhangi bir şekilde istenmeyen bir madde olmadığı görüldükten sonra Ukrayna'ya doğru, Ukrayna limanına doğru gidecekler ve dolayısıyla bu felsefe bu şekilde devam edecek. Bizim bu anlaşmada şu andaki vardığımız nokta 120 gün sürelidir. Dolayısıyla 120 gün bu faaliyetler devam edecek. Herhangi bir şekilde taraflarca bir değişiklik bir sonlandırma talebi olmadığı sürece de bu anlaşma, bu mutabakat otomatikman tekrar yürürlüğe girecek, devam edecektir.
VARSAYIMLARLA KONUŞMAYALIM
(Plan başarısız olursa B planı var mı?) Şimdi bu ve diğer konularda her zaman söylediğimiz gibi varsayımlarla konuşmayalım. Şu anda uzun bir süreçten sonra, uzun bir konuşma ve görüşme sürecinden sonra Birleşmiş Milletler'in de katıldığı Türkiye, Rusya ve Ukrayna arasında bir mutabakat söz konusu ve bu mutabakatta varılan hususların doğru bir şekilde, sağlıklı bir şekilde tamamlanmasına herhangi bir engel söz konusu değildir. Biz bu çalışmaların bu şekilde devam edeceğini, bu çalışmaların devam etmesi için elimizden gelen gayreti gösterdiğimizi burada söylemek istiyorum.
Şimdi sizin de yakından takip ettiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği ve gayretleri ile gerçekten çok ciddi diplomatik bir başarı sağlandı. Ve bu tabii bütün dünyanın takdirini kazanmış bulunmaktadır. Bu iki ülke ile konuşabilmenin, yani hem Ukrayna hem Rusya ile konuşabilmenin ve dolayısıyla Türkiye'nin bu konudaki duruşunun ne kadar doğru olduğu da bu şekilde ortaya çıkmıştır. Ve bu son yapılan anlaşmalarla bu duruşun ne kadar önemli olduğunu da herkes görmüştür.
Uzmanlara göre, Ukrayna limanlarından tahılın çıkmasıyla bu durum küresel gıda krizini azaltacak ve gıda fiyatlarında azalma olacaktır. Bu sevindirici bir durumdur. Bu durumun, enerji krizini çözmek için de bir örnek olacağını düşünüyoruz. Gelecek dönemde enerji davasında çözüm olabilmek için bu yolu kullanabiliriz.
Bu gıda probleminin çözülmesiyle hem Afrika'dan Avrupa'ya hem de Türkiye'ye göçmen akımının da engellenebileceğini görmemiz lazım. Türkiye bu bölge ve dünya barışına katkı sağlamaya ve gıda krizinin çözümünde ve insani yardım konularında üzerine düşenleri yapmaya devam edecek. Sonuç olarak tüm tarafların mutabakata uymasıyla inanıyorum ki bu işin başarılı bir şekilde sonuçlanması ve devamı bizim en samimi dileğimizdir.
SAVAŞ ÇIKMAMASI İÇİN CİDDİ GAYRET SARF ETTİLER
Başlangıçtan beri bu savaşın çıkmaması için biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Zelenski, Sayın Putin yüz yüze ve telefonla görüşmek, konuşmak suretiyle ciddi gayret sarf ettiler. Önemli gayret sarf ettiler. Ve daha sonra savaş çıktıktan sonra bir an önce ateşkes ilanı ve insani durumun daha da kötüleşmemesi için gerçekten önemli katkılar sağladılar. Önemli gayretler gösterdiler. Şu anda geldiğimiz noktada biz bugüne kadar savaşın öncesinde ve sonrasında insani yardım konusunda elimizden geldiğince Ukrayna'da komşularımızı desteklemek için gayret gösterdik. Bu başlangıçta oradaki Türk vatandaşlarının daha sonra diğer ülke vatandaşlarının ve daha da sonrasında Ukrayna vatandaşlarının tahliyesi için, savaş bölgelerinden uzaklaştırmak için önemli gayretler gösterdik. Şimdi geldiğimiz noktada şunu görüyoruz ki insani durum çok kötüleşti. Dolayısıyla bir an önce ateşkes ilanı, ister buna "humanitarian pause" diyelim insani bir duraklama olsun ister ateşkes olsun buna ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Ve bu yönde de Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere ilgili bakanlarımız, ilgili diğer kurum ve kişilerimizle gayretlerimizi sürdürüyoruz.
Bu tahıl sorununun çözümü ile alakalı geldiğimiz nokta; bizim dileğimiz, temennimiz bundan sonraki çalışmalara da vesile olur ve bu bir ateşkes daha sonra da barış görüşmelerine doğru evrilebilir. Bizim temennimiz, dileğimiz budur. Bakışımız budur. Türkiye bu konuda başlangıçtan itibaren bu "facilitator" dedikleri kolaylaştırıcı bir rol üstlendi ve bu rolünü de olabildiğince en etkin şekliyle yapmak gayreti içinde oldu.
Biz burada politikamızı devlet olarak Cumhurbaşkanımız, Bakanlar ve diğer zevat yapmak istediklerimizi, yaptıklarımızı çok açık ve şeffaf bir şekilde uyguladığımız için taraflar bundan tatmin olmaktadır. Ve bununla herhangi bir sıkıntıya sebebiyet vermeden bu çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Burada biz Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye olarak daima barıştan yana, diyalogdan yana olarak oradaki bölgenin barışı ve huzuru, Karadeniz'de ve çevresinde huzur olması, Rusya ile Ukrayna arasındaki sıkıntının bir an önce çözülmesi ve barışın, huzurun gelmesi ve insanların zarara uğramaması amacımızdır. Biz başlangıçtan beri bunu çok açık ve net bir şekilde; Sayın Cumhurbaşkanımız her vesilede, bizler muhataplarımızla yaptığımız konuşmalarda Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü başlarından itibaren desteklediğimizi her zaman ifade ettik. Dolayısıyla bir an önce ateşkesin gerçekleşmesi, bu gerginliğin azaltılması ve tabii bununla birlikte de oradaki kötüleşen insani durumun iyileşmesi bakımından insani yardımların adreslerine zamanında ve olabildiğince yeterli düzeyde ulaşması bizim en önemli yaklaşımlarımızdandır. Çalışmalarımızdan biri de bu.
TERÖR ÖRGÜTÜNÜ PARÇALADIK
(Suriye’de yeni harekât) Bizim tabi diğer ülkelerin kabul edip etmemesi meselesi değil. Bizim problemimiz, bizim işimiz, bizim amacımız 40 yıldan beri asil milletimizin başına bela olan bu terör musibetinden vatandaşlarımızı kurtarmak, hudutlarımızın güvenliğini sağlamaktır. Bizim yaptığımız çalışma bu ve biz bunun için gayret gösteriyoruz, bunun için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 2011'den itibaren de Irak'ın kuzeyinden sonra bu terör belası bir şekilde Suriye'de kendini göstermeye başladı. Oraya gidenler, orada oluşan bir terör yapısı ortaya çıktı. Bu çerçevede biz 2011'den itibaren tüm müttefiklerimize, tüm dostlarımıza burada durumun kötüye gittiğini, durumun bataklığa dönüşebileceğini, burada bir sürü terör örgütün üretilebileceğini, üreyebileceğini, DEAŞ/PKK/YPG/PYD/El Kaide, bunlara karşı birlikte mücadele etmemizi başından beri müttefiklerimizle konuştuk, görüştük, teklif ettik. Ve maalesef bu konuda istenilen yanıtları, istenilen cevapları alamadık. Bunun ötesinde orada bir kısım teröristler, DEAŞ ile mücadele yapıp onlardan etkisiz hâle getirdiklerimizin dışında, bir kısım teröristler de bu PKK/YPG ile aynı kaynaklı, aynı esaslı terör örgütleri. Birbirlerinden farkı yoktur. Bunlar Suriye'nin kuzeyinde, ülkemizin güneyinde bir terör koridoru oluşturma sevdasına tutuldular, böyle bir gayret içerisine girdiler. Biz bunun kabul edilemeyeceğini başından beri söyledik. İzin vermeyeceğimizi söyledik, izin vermedik. O terör örgütünü orada parçaladık.
Cumhurbaşkanımızın katılımıyla geçtiğimiz günlerde üçlü zirvede Türkiye, Rusya, İran zirvesinde de bu Astana formatının önemi ve devamlılığını vurguladık. Önemli bir toplantı. Önemli bir oluşum. Bunun sürmesi için orada konuştuk, görüştük Cumhurbaşkanımızın fikirlerini Türkiye'yi temsilen. Aynı zamanda bu terörün tüm ülkelerin ortak meselesi olduğu da orada tüm ülkeler tarafından kabul edildi. Diğer ülkeler tarafından, Rusya ve İran tarafından. Ve iş birliği içinde gerçekten kesintisiz mücadele etmemiz gerektiğine de mutabık kaldık. Biz diyoruz ki buradaki önemli konulardan biri Suriye'nin kuzeyinde görülen ve adına YPG/PYD denilen yapının PKK'dan farkı yok diyoruz. Bunu terör örgütü PKK'nın elebaşları, YPG'nin elebaşları ve onların açık örtülü bütün konuşmaları, açık kaynaklı istihbarat raporları ve günlük hayat çok açık bir şekilde gösteriyor. Bunun kabulünde bazı ülkeler zorlanmaktalar. Biz orada meşru müdafaa yapıyoruz. Biz sınırımızı koruyoruz. Vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamaya çalışıyoruz. Fakat bunu yaparken de herkesin şunu bilmesi lazım; biz komşularımızın sınırlarına, hudutlarına, egemenliklerine, haklarına da son derece saygılı bir şekilde bu faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Ve ayrıca bizim orada terörle mücadelemiz hem Suriye'nin hem de Irak'ın lehine bir şeydir. Yani istenmeyen bir şekilde orada varlık sürdürmeye çalışan terör örgütlerine karşı sürdürüyoruz. Ve bu anlamda bizim dile getirmek istediğimiz önemli konulardan biri de 2019 Ekim ayında hem Rusya ile hem de Amerika'yla ayrı ayrı imzaladığımız bir mutabakat muhtıramız var. Burada sorumluluklar var. Biz buradaki sorumluluklarımızı en üst düzeyde yerine getirmek için azami gayret gösteriyoruz. Benzer şekilde aynı şekilde muhataplarımızın yani Rusya’nın da Amerika'nın da buradaki taahhüt ettikleri sorumlulukları yerine getirmelerini bekliyoruz. Ve bu taahhütlere rağmen maalesef son zamanlarda özellikle Tel Rıfat ve Suriye’nin kuzeyinde Münbiç artık bir terör yuvasına dönüşmüş vaziyette. Dolayısıyla orası terör yatağa haline dönüştü. Sürekli tacizler, sürekli tecavüzler, sürekli saldırılar bunlardan kaynaklanıyor. Bizim oradaki unsurlarımıza karşı, vatandaşlarımıza karşı, hudutlarımıza karşı buna müsaade etmemiz mümkün değil. Dolayısıyla biz gerekli müdahalelerin hepsini yaptık. Yapmaya devam edeceğiz. Burada hiçbir şey yok. Bir taviz söz konusu değil. O da bizim meşru hakkımızdır. Bu bize yapılan taciz ve tecavüzlere karşı, saldırılara karşı mutlaka gerekeni yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Burada çok ciddi sayıda tacizler var. Çok ciddi sayıda tecavüzler var. Binlerce. Bunların durdurulması lazım. Bunun için de muhataplarımızla yaptığımız görüşmelerde bunları dile getirdik. Konuşuyoruz. Geçen hafta başında Amerika Savunma Bakanı Sayın Austin ile bir telefon görüşmemiz oldu. Çok açıklıkla, karşılıklı olarak benzer konularda bilgi ve görüş alışverişinde bulunduk. Ve buradaki hassasiyetlerimizi, beklentilerimizi de orada dile getirdik, ilettik. Bizim temennimiz, dileğimiz bu konularda karşılıklı olarak geri tepkilerin alınmasıdır.
SİVİLLER BİZİM İÇİN DOKUNULMAZDIR
Biraz önce söylediğim gibi Türk Silahlı Kuvvetleri olarak bizim için masum insanlar, masum siviller gerçekten dokunulmazdır. İster planlama safhasında isterse operasyon icra safhasında, bizim yaptığımız çalışmalarda çok açık ve net bir şekilde bu konuda aldığımız tedbirler görülecektir. Tüm operasyonlarda tek bir sivile dair zarar gelmemesi için bütün tedbirleri aldığımız bütün o olaylarda görülmüştür, gösterilmektedir. Çok şükür. Bundan dolayı da övünüyoruz, güveniyoruz personelimize Bu konuda gerçekten kendi inançları gereği, kendi eğitimleri gereği, kendi düşünceleri ve duyguları gereği, aldıkları terbiye gereği ahlaki bakımdan sivillere karşı asla ve kat’a bizim herhangi bir eylemimiz olamaz. Böyle bir şey söz konusu değil. Zahoda bir olay meydana geldi. Orada sivil insanlar hayatlarını kaybettiler. Ben hemen sözlerimin bu noktasında oradaki insanlara Allah'tan rahmet diliyorum. Onların yakınları var. Yakınlarına, dost ve kardeş Irak halkına ve hükümetine de taziyelerimi ifade etmek istiyorum. Yaralılara acil şifalar diliyorum. Bu gerçeğin ortaya çıkması için her türlü çalışmaya, iş birliğine hazır olduğumuzu da burada bir kez daha dile getirmek istiyorum. Daha önce de bunu yaptığımız çalışmalarda, çeşitli kanallardan Iraklı kardeşlerimizle bunları görüştük ve bu niyetimizi, bu taleplerimizi kendileriyle paylaştık. Burada şunun altını çizmek istiyorum. Bu noktada yani terör örgütü gerçekten Irak’ın kuzeyinde son zamanlarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaptığı operasyonlar sonucunda çok ciddi darbeler aldı. Orada girilemez denilen yerlere Mehmetçik girdi ve çıkılamaz denilen yerlerden çıktı. Oradaki mağaraları, oradaki inleri teröristlerin tek tek başlarına yıktılar, yıkmaya devam ediyorlar. Mehmetçiğin nefesi şu anda teröristlerin ensesindedir. Teröristlerin elebaşları büyük bir panik içindeler. Dolayısıyla bunlar ellerinden gelen her türlü ahlaksızlığı, ahlak dışı hareketi yapmayı meşru görür hâle geldiler. Bunlar açıkça talimatlar veriyorlar. Açık yani gizli değil. Ayrıca raporlardan da biz bunu görüyoruz. Bu teröristlerin her birine tek tek ormanları yakmak, sivillere saldırmak, otelleri ve turistik yerleri tahrip etmek dâhil orada her türlü saldırıyı yapmak dâhil ahlak dışı her türlü yolu, yöntemi de mübah gösteriyorlar.
Kürtler, Araplar, Asuriler, Hristiyanlar ve Yezidiler, Keldaniler gibi diğer dini ve etnik grupların da güvenliğine çok büyük önem veriyoruz.
BİZİM GÜÇLÜ OLMAMIZ DEMEK NATO’NUN GÜÇLÜ OLMASI DEMEK
(F-16 konusunda neticeye varılamadı mı?) Neticeye varılamadı demeyelim. Süreç devam ediyor. Herhangi bir şekilde sonuç olması gerekirdi de sonuç olmadı değil. Yani süreç normal kendi mecrasında devam ediyor. Bildiğiniz gibi bizim F-35 ortaklığımız vardı ve bu ortaklık çerçevesinde F-35 uçaklar temin edecektik. Ama bu şekilde bir aksaklığa uğradı bu tedarik. Ondan sonra biz kendi yaptığımız değerlendirmeler, millî ihtiyaçlarımız çerçevesinde Silahlı Kuvvetlerin ihtiyacını karşılamak üzere 40 adet F-16 Viper dedikleri Block70 talebinde bulunduk. Diğer taraftan da 79 adet mevcut F-16 uçağımızın modernizasyonu için destek istedik. Bununla ilgili müracaatımızı, talep mektubumuzu normal kanallardan Haziran 2021’de gönderdik. O günden bugüne bunların nasıl yapılacağı konusunda Amerika ile Aralık 2021’de, daha sonra Ocakta ve Mart 2022'de toplam 3 toplantı yaptık. Bu konuda ayrıca biz kongredeki gelişmeleri de yakından takip etmek maksadıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın hazırlayıp gönderdiği, direktif ile gönderdiği bir siyasi heyetimiz var. Ve heyet gitti kongrede ilgililerle temaslarını kurdu. Onlarla ihtiyacımızı, prosedürü, gelişmeleri, süreci konuştular. Gayet olumlu döndüler. Fakat bu arada bu olumlu gelişmelere karşılık komşumuz Yunanistan'ın hiç akla hayale gelmeyen, hiç komşuluk ilişkileriyle bağdaşmayan şekilde -aynı zamanda Yunanistan ile müttefikiz NATO içinde ve yıllardan beri de ortaklığımız, müttefikliğimiz sürüyor- Yunanistan'ı mecliste bizzat başbakanı konuşmak suretiyle yani akıllara zarar bir şekilde Türkiye'ye F-16 vermeyin demek gibi yani anlaşılması gerçekten güç bir söylem içinde gördük. Ve bunun uluslararası normalle gerçekten izahı mümkün değil. Biz göremiyoruz. Bu nasıl bir şeydir. Bunun örneği var mıdır bilmiyorum. Amerika Birleşik Devletleri, bu uçakları Türkiye’ye satmak için kurumsal davranacaktır. Çünkü biz müttefikiz. Beraber yapacak çok işimiz var. O yüzden Amerika Birleşik Devletleri’nin hatasından geri döneceğini umuyoruz. Sanıyorum ki; ne olursa olsun, Türkiye’nin bu uçakları elde etmesine engel olan kim olursa alnında bu utanç olacaktır. Biz bu boşluğu doldurmak istiyoruz. Eğer bu bizim için sıkıntı yaratırsa bizim alternatiflerimiz var. Çünkü bizim güçlü olmamız demek NATO'nun güçlü olması demektir.