ANA SAYFA BAKAN KURUMSAL BİRİMLER BASIN FAALİYETİ HİZMETLER SİTE HARİTASI
Bakanlık Geri
Bakan Yaşar GÜLER

Yaşar GÜLER

Bakan

1954 doğumlu olan Yaşar GÜLER, Teğmen rütbesiyle 1974’te Kara Harp Okulundan ve 1975’de Muhabere Okulundan mezun olmasını müteakip 1975-1984 yıllarında çeşitli birliklerde Muhabere Takım ve Bölük Komutanlığı görevlerinde bulunmuştur.

1986’da Kara Harp Akademisinden, 1988’de Silahlı Kuvvetler Akademisinden mezun olduktan sonra Kurmay subay olarak sırasıyla; Yurt İçi Bölge Komutanlığı Harekât Başkanı (1986-1988), Kara Kuvvetleri Denetleme ve Değerlendirme Başkanlığı Plan Subayı (1988-1991), 12’nci Piyade Tümen Komutanlığı Harekât ve Eğitim Şube Müdürü (1991-1992), Silopi’de İç Güvenlik Tabur Komutanı (1992-1994), Bosna-Hersek Türk Tugayı Komutan Yardımcısı (1994-1995), Başbakanlık Askerî Başdanışmanlığı Proje Subayı (1995-1997), Napoli/İtalya’da konuşlu NATO Güney Bölge Komutanlığı Muhabere Başkan Yardımcısı (1997-1999), Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi Komutanı (1999-2000), Genelkurmay Başkanlığı Tatbikatlar Şube Müdürü (2000-2001) olarak görev yapmıştır. 2001 yılında ise Tuğgeneralliğe terfi etmiştir.

Tuğgeneral rütbesiyle 10’uncu Piyade Tu...

Devamı

MSB | T.C. Millî Savunma Bakanlığı

Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, NATO Parlamenter Asamblesi (NATO PA) Siyasi Komisyon ile Akdeniz ve Orta Doğu Özel Grubu Ortak Toplantısı'nda Konuştu

Tarih: 14.06.2022

Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, NATO Parlamenter Asamblesi (NATO PA) Siyasi Komisyon ile Akdeniz ve Orta Doğu Özel Grubu Ortak Toplantısı'nda konuştu. Bakan Akar’ın konuşması şöyle:

NATO Parlamenterler Asamblesinin Değerli Üyeleri, Bayanlar ve Baylar,

Günaydın. Öncelikle hepinize en içten saygılarımı sunarım. Bu güzel şehirde, İstanbul'da kalmanın keyfini çıkarın.

Savunma Bakanı olarak böyle seçkin bir kitleye hitap etmek benim için bir zevktir. Altı yıl önce Genelkurmay Başkanı olarak da benzer bir fırsatım olmuştu.

Güvenlik ortamımız hakkında birkaç sözle başlayayım.

Hepinizin bildiği gibi bugün, her zamankinden daha istikrarsız bir küresel güvenlik ortamında yaşıyoruz. Bu öngörülemeyen ortam alıştığımız geleneksel, kurallara dayalı güvenlik düzenine meydan okuyor.

Geleneksel tehditlere ek olarak yeni hibrit tehditlerle test ediliyoruz.

Terör tehdidinin yanı sıra aşırılıkçı ideolojiler, başarısız devletler, donmuş ihtilaflar, kitlesel ve düzensiz göç ve iklim değişikliği gibi risklerle karşı karşıyayız.

Terör örgütleri bile bu düzensiz durumu istismar ederek uluslararası arenada aktör/vekil olmaya çalışmaktadır. Bazı müttefiklerimiz onları “ortak” olarak görüyor.

Bu çok talihsiz bir durumdur ve İttifak'ın ruhuna, birliğine, bütünlüğüne ve dayanışmasına aykırıdır. Bu bizim için gerçekten kabul edilemez.

Yapay zekâ, nano teknoloji ve otonom sistemler gibi gelişen ve yıkıcı teknolojilerin de bu yeni güvenlik ortamında dikkate alınması gerekiyor.

Önemli bir rekabet alanı da bilgi teknolojisidir.

Günümüzde cebimizdeki her küçük cihaz, büyük miktarda veriyi hem üretiyor hem de topluyor. Bu kadar büyük veri ve bilgi işlem gücünün mevcudiyeti, bizi geleneksel normlarımızı, prosedürlerimizi ve yapılarımızı gözden geçirmeye zorluyor.

Başka bir deyişle “bilgi işlemin kuantum çağı” devreye giriyor. Bu hem riskler hem de fırsatlar sunar. Bu teknoloji “iki ucu keskin bıçak” olmaya devam ediyor. Her araç gibi her yeni teknoloji de hem dostlar hem de düşmanlar tarafından faydaya ve zarara yönelik kullanılabilir.

Dünya deyim yerindeyse daralmıştır. Avrupa'nın kaderi, Afrika'nın kaderinden Kuzey Amerika'nın kaderi de Asya'nınkinden bağımsız değildir.

Bu ortamda, dünyanın bir yerindeki herhangi bir yerel kriz, kolaylıkla hepimizi etkileyen küresel bir sorun hâline gelebilir. Kelebek etkisini ve Kaos Teorisini hatırlayın!

Tüm bu zorluklarla yüzleşmek için bakış açımızı, yapılarımızı, güçlerimizi, kavramlarımızı ve süreçlerimizi uyarlamaktan başka seçeneğimiz yok; dayanıklılığımızı artırmak için teknolojinin zirvesinde kalmak, yenilikçi ve iş birlikçi çözümler aramak gereklidir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası küresel düzenin günümüzün zorluklarını ele almakta başarısız olduğu her zamankinden daha belirgin hâle geliyor. Ukrayna krizi, mevcut küresel güvenlik mimarimizin yapısal eksikliklerini açıkça ortaya koydu. Bu nedenle, statükoyu korumaktan ziyade barışı teşvik etmeyi amaçlayan yeni bir küresel güvenlik mimarisi gereklidir.

Bayanlar ve Baylar,

Ukrayna'ya dönecek olursak öncelikle, Ukrayna'nın uluslararası kabul görmüş sınırları içinde egemenliğine ve toprak bütünlüğüne olan desteğimizin devam ettiğinin altını çizmek isterim. Kırım'ın yasa dışı ilhakını tanımıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da altını çizdiği gibi 2014 yılında Kırım'ın hukuksuz bir şekilde ilhak edilmesine dünya sert tepki gösterseydi, bugün bulunduğumuz konumda olmazdık.

Türkiye, Rusya’nın askerî saldırısını reddediyor. Bu, uluslararası hukukun ciddi bir ihlalidir.

Ukrayna'da kötüleşen insani durum çok endişe verici. Masum sivillerin hedef alınması hiçbir koşulda kabul edilemez.

Çatışma şimdi yeni ve belki de daha karmaşık bir aşamaya girmiştir.

Diğer Müttefikler gibi biz de Rus saldırganlığını önlemek için elimizden geleni yaptık. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna ve Rusya liderleriyle görüşmelerini sürdürüyor. Ayrıca Bakan Reznikov ve Bakan Şoygu ile temas hâlindeyim.

Şu anda önceliğimiz, büyük ölçüdeki insani ızdırabı, çevrenin tahribatını durdurmak ve derhâl bir ateşkes veya en azından insani bir mola vermek. Türkiye’nin bu konudaki diplomatik çabaları devam ediyor.

Bildiğiniz gibi Antalya Diplomasi Forumunda barış çabalarına destek amaçlı görüşmelerin ilerlemesine yardımcı olduk ve her iki tarafın temsilcileri burada, İstanbul'da bir araya geldi.

Her iki tarafla olan temaslarımızda acil insani ateşkes, gerilimi azaltma ve diplomatik bir çözüm için çağrıda bulunmaya devam ediyoruz.

Doğal olarak, krize yanıt olarak NATO hazırlıklarının tüm yönlerine katkıda bulunuyoruz. Bu katkılara şunlar dâhildir: NATO Mukabele Kuvvetlerine atanan kuvvetlerimizin hazır olmasının artırılması; Yeni Muharebe Gruplarını desteklemek olduğu kadar, İttifak savaş uçağı ve tankerlerinin Türk hava sahasından Romanya, Bulgaristan ve diğer yerlerdeki NATO görevlerini yerine getirmeleri için izinsiz uçuşlarının kolaylaştırılması. 8xF-16'ları ani uçuşlara hazır durumda tutuyoruz ve her zaman havada erken uyarı AWACS uçağı bulunduruyoruz.

Şu anda, tahıl ihracatı için güvenli bir koridor açmanın yollarını araştırmak için BM, Ukrayna ve Rusya ile yakın bir şekilde çalışıyoruz. Rusya'nın mayınların temizlenmesinden faydalanmasından endişe duydukları için Ukrayna tarafı, mayınları temizlemekte tereddüt ediyor.

Türkiye olarak her iki tarafla da uygulanabilir bir yol bulmak için çalışıyoruz.

Ukrayna'nın taleplerini karşılamak için elimizden geleni yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz.

Aslında Türkiye'nin Ukrayna'ya insani ve işlevsel desteği çatışma başlamadan önce başladı. Bu destekler, çeşitli şekillerde de devam etmektedir.

NATO'da caydırıcı ve savunmacı çabalarımız devam ederken, durumu daha da kötüleştirecek veya tırmandıracak adımlar atmamaya da özen göstermeliyiz. Burası çok önemli!

Ukrayna'ya yardımımızın devamı için Karadeniz'de sakinlik ve istikrarın korunması önemli olacaktır.

Türkiye, en uzun sahil şeridine (1.700 km) sahip ülke olarak hepinizin bildiği gibi Karadeniz'de her zaman itinalı bir strateji izlemiştir.

İhtiyatlı davranarak Karadeniz'i stratejik rekabet arenasına çevirmekten kaçınabiliriz.

Türkiye olarak Karadeniz'deki mevcut hassas güvenlik dengesinin ‘Bölgesel Sahiplik’ ilkesi kullanılarak sürdürülmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu, bölgedeki istikrar ve güvenlik için temel bir unsurdur.

Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde Bulgaristan, Gürcistan, Polonya, Romanya ve Ukrayna ile bölgesel savunma bakanları istişare toplantısı düzenledik. Tüm bakanların Karadeniz'de istikrarın öneminden ve Montrö Sözleşmesi konusunda hemfikir olduklarını belirtmelerinden memnuniyet duyduk.

Dolayısıyla müttefikler ve ortaklar olarak amacımız çatışmayı bir an önce bitirmek olmalıdır. Aksi takdirde, daha uzun ve daha yıkıcı bir savaşla sonuçlanabilir.

Böyle bir durumda en çok acı çeken Ukrayna ve Ukrayna halkı olacaktır.

Şimdi, bu fırsatı değerlendirerek Montrö Sözleşmesi’nin hayati rolünü hatırlatmak istiyorum. Bildiğiniz gibi bu sözleşme bölgede uzun süredir denge ve istikrarı sağlamıştır.

Sözleşme ile elde edilen, zamanla test edilmiş dengeye saygı duyulmaya devam edilmesi gerektiğine içtenlikle inanıyorum. Bu, tüm tarafların yararınadır.

Türkiye bu sözleşmeyi her zaman dikkatli, sorumlu ve tarafsız bir şekilde uygulamıştır ve bundan sonra da uygulamaya devam edecektir.

Bayanlar ve Baylar,

Ukrayna'daki mevcut kriz nedeniyle toplu savunmanın önemi daha kritik ve belirgin hâle geldi.

Bu bağlamda, NATO'nun her zamankinden daha sağlıklı ve aktif olduğuna kararlı bir şekilde inanıyoruz ve burada şunu da eklemeliyim ki, Genel Sekreter Stoltenberg, İttifak'ın ihtiyaç duyduğu bu kriz sırasında bir kez daha büyük liderlik sergiledi. Kendisi zor zamanların kaptanıdır!

NATO'nun, güvenlik konusunda 360 derecelik bir yaklaşım benimseyerek karşılaştığı çeşitli tehditlere ve zorluklara başarılı bir şekilde uyum sağlamaya ve bunlara karşı koymaya devam edeceğine kuvvetle inanıyorum.

Yeni Stratejik Konsept, NATO-AB ilişkilerinin ancak Mutabık Kalınan Çerçeve temelinde daha da derinleştirilebileceğini bir kez daha teyit etmelidir.

Öte yandan, NATO ile AB arasındaki stratejik ortaklığın gerçeğe dönüşmesi için, AB üyesi olmayan tüm müttefiklerin AB’ye tam katılımı sağlanmalıdır.

Örneğin Türkiye'nin PESCO Askeri Seferberlik Projesi'ne katılması bu yolda atılan ilk küçük adım olabilir.

NATO'nun değer ve ilkelerini paylaşan sorumlu ve güvenilir bir Müttefik olarak Türkiye, her zaman üç temel göreve (Toplu Savunma, Kriz Yönetimi, İş Birlikçi Güvenlik) önemli katkılarda bulunmuştur.

İttifak'taki en büyük ikinci orduya sahip olan Türkiye, NATO'nun görev ve operasyonlarına en çok asker katkısında bulunan üç ülke arasında yer almaktadır ve aynı zamanda en çok finansal katkıda bulunan ilk sekiz ülke arasındadır.

9 Tugayla NATO'nun Savunma Planlama Havuzuna en çok katkıda bulunan biziz. Ocak ayında Türkiye, VJTF (Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti) liderliği görevini Fransa'ya devretti. Ancak Kara Kuvvetlerimiz 7 gün içinde Harekete Geçiş Bildirisiyle İlk Takip Kuvvetleri Grubu görevini sürdürmektedir.

Ayrıca NRDC(Doğal Kaynaklar Savunma Konseyi)-Türkiye, 2023 yılında Savaş Kolordusu Görevini (5’inci madde kapsamında, yüksek yoğunluklu, kara ağırlıklı harekâtlarda, 2-5 tümeni komuta edebilecek Kh. Yapısı) üstlenecektir.

Yine 2023 yılında NATO Mukabele Kuvveti Deniz Unsur Komutanlığının komutasını üstlenecek olan Türk Deniz Kuvvetlerini (TURMARFOR) de kurduk.

İttifak içinde teknolojik adaptasyona da katkıda bulunmaya çalıştığımız için DIANA'da (Kuzey Atlantik Savunma İnovasyon Hızlandırıcısı) yer alacağız ve NATO İnovasyon Fonuna potansiyel katılımımızı da değerlendiriyoruz.

Programınızın bir parçası olarak Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi ve NATO Hızlı Konuşlandırılabilir Kolordu-Türkiye (NRDC-TUR) ziyaretlerinizin çok faydalı olacağına inanıyorum.

70 yıldır güvenilir bir NATO müttefiki olan Türkiye, riskler ve tehditler karşısında kolektif yükten daha fazla olmasa da her zaman adil payını almıştır.

Altını çizeyim: Üyeler ne kadar güçlü olursa İttifak da o kadar güçlü olur!

Ancak Müttefiklerimizin ülkeme yönelik haksız ihracat kısıtlamalarının sadece Türkiye'yi değil, İttifak'ın kendisini ve ortaklarımızı da etkilediğini lütfen unutmayın. Bazı Müttefiklerin zaten yapmış olduğu gibi bu kısıtlamalar acilen kaldırılmalıdır.

Bayanlar ve Baylar,

Bildiğiniz gibi NATO'nun Açık Kapı politikasını destekliyoruz. Örneğin Kuzey Makedonya kısa süre önce aramıza katıldı.

Ancak bildiğiniz gibi Antlaşma Müttefiki olmak ayrıcalık ve faydaların yanında sorumlulukları da beraberinde getiriyor.

Her bir Müttefikle omuz omuza durma taahhüdüdür. Bu nedenle NATO, tarihin en başarılı “İttifakı”dır.

Bu ruhla hareket ederek Finlandiya ve İsveç'in, başta PKK-YPG ve Gülenci Terör Örgütü -FETÖ- olmak üzere terör örgütlerine yönelik Türkiye'nin meşru güvenlik kaygılarını daha iyi değerlendireceklerine ve bunlara karşı söz ve eylemlerle güçlü bir duruş sergileyeceklerine inanıyoruz.

NATO, AB ve diğer Müttefiklerin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK'nın askere alınması, kaynak sağlanması ve propaganda faaliyetlerini engellemelerini beklemek hakkımızdır.

Bayanlar ve Baylar,

Büyük bir küresel tehdit olmaya devam eden teröre karşı tetikte olmalıyız.

Türkiye olarak DEAŞ, El Kaide, PKK-YPG-PYD, FETÖ ve diğer terör örgütlerine karşı aynı anda amansız bir mücadele yürütüyoruz.

Başarısız 15 Temmuz darbe girişimine rağmen tüm bunları başarıyla yapıyoruz.

Türkiye, tüm küresel terörle mücadele çabalarına aktif olarak katılmaktadır.

DEAŞ saldırıları Türkiye'de 600'den fazla masum insanın hayatını kaybetmesine neden oldu.

Suriye ve Irak'ta en radikal DEAŞ'lı 4.500'e yakın teröristi etkisiz hâle getirdik.

Aslında Türk Silahlı Kuvvetleri, DEAŞ'a karşı göğüs göğüse savaşan tek NATO ordusudur.

Buna ek olarak Türkiye 100.000 yabancı terörist savaşçının girişine izin vermezken, 9.500 kişi Suriye'ye geçmeye çalışırken ülkelerine geri gönderildi.

40.000'den fazla masum insanın hayatını kaybetmesinden PKK terör örgütü sorumludur.

Suriye krizi, PKK'ya kendi Suriye kolu olan YPG'yi tanıtma fırsatı verdi.

Uluslararası toplumu yanıltmak için PKK farklı isimler altında faaliyet göstermektedir. Buradaki kilit konu şudur: PKK=YPG. Onlar aynı madalyonun iki yüzüdür. İstihbarat ve açık kaynaklar tarafından onaylandığı gibi aynı hiyerarşi altında çalışırlar.

Aynı radikal, ayrılıkçı ideolojiye sahipler; aynı liderliği, hedefleri paylaşıyorlar ve aynı şiddet yöntemlerini kullanıyorlar.

Ek olarak, insan/uyuşturucu/silah kaçakçılığı, etnik zulüm, zorunlu göç ve çocuk toplama faaliyetlerinin tümü bağımsız kurumlar tarafından ayrı ayrı belgelenmiştir. Örnek: İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütünün raporları.

Hepimiz bilmeliyiz ki, bir terör örgütünü diğerine karşı sözde işlemsel, taktiksel ve geçici bir ortaklık içinde desteklemenin hiçbir koşulda kabul edilemez olduğunu bilmeliyiz.

Bu durum ahlaki olarak sorgulanabilirdir ve stratejik olarak kendi kendini yenilgiye uğratır. Ayrıca İttifak ruhuna da aykırıdır.

Lütfen unutmayın, tek düşmanımız terör, tek hedefimiz de teröristlerdir. Bunu yaparken de komşularımızın sınırlarına ve toprak bütünlüğüne her zaman saygı duyuyoruz.

Ne Kürt halkıyla ne de başka bir etnik kökenle sorunumuz olmadığının altını çizmeliyim. DEAŞ İslam'ı temsil etmediği gibi, PKK/YPG de Kürtleri temsil etmiyor.

Bölgedeki Kürtleri PKK/YPG ile özdeşleştirmek Kürt kardeşlerimize hakarettir. Nitekim 1,5 milyon Kürt PKK/YPG baskısı nedeniyle evlerini terk etti. Bu, PKK/YPG'nin Kürt halkının da düşmanı olduğunu açıkça göstermektedir.

 Kürtler, Araplar, Asuriler, Keldaniler, Aramiler, Hristiyanlar ve Ezidiler gibi bölgede yaşayan tüm dinî ve etnik grupların güvenliğine büyük önem veriyoruz.

Terörle mücadelemizde sivilleri, çevreyi, tarihî ve kültürel yapıları, sivil altyapıyı korumaya yönelik planlama ve uygulamada büyük özen gösteriyoruz.

Aslında geçmişte, sivillere zarar vermemek ve diğer tali hasarları önlemek için bazen operasyonlar ertelendi. Aslında sivilleri korumak bizim kültürümüz ve değerlerimiz gereğidir.

Bu nedenle terörü herhangi bir dinî veya etnik grupla ilişkilendirme girişimi kesinlikle yanlış ve yanıltıcıdır.

Karşı karşıya olduğumuz bir diğer aktif ve ciddi tehdit, Gülenci terör örgütü FETÖ'dür.

2016'daki hain başarısız darbe girişimi, Türk demokrasisi için bir güç testiydi. Türkiye bu testi başarıyla geçti.

FETÖ; şantaj, tehdit, komplo, casusluk, vergi kaçırma, kara para aklama, yargı gücünü kendi çıkarları için kullanma gibi birçok suç faaliyeti gerçekleştirmiştir.

Bu terör örgütü nerede olursa olsun Türkiye ve diğer tüm ülkeler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

FETÖ militanlarını saflarımızdan çıkardıktan sonra güçlendik ve askerî tarihimizin en kapsamlı operasyonlarını ve tatbikatlarını gerçekleştirdik. Örneğin savaş gemilerimiz geçen yıl 200 bin seyir saatine ulaştı. 

Yeni komando tugayları kuruldu. Daha geçen hafta saflarımıza 151 hava kuvvetleri pilotu katıldı. Yerli üretim silah, mühimmat ve teçhizatla desteklenen donanmamız, uçaklarımız ve birliklerimiz her zamankinden daha güçlüdür ve NATO görev ve operasyonlarını desteklemektedir.

Özetlemek gerekirse terörle mücadele bize bazı önemli dersler verdi:

İlk olarak etkili uluslararası iş birliği esastır.
İkinci olarak uluslararası toplum, terör örgütleri arasında olası yararlara veya sonuçlara dayalı olarak ayrımcılık yapmamalıdır.

Bir NATO Müttefiki olarak Türkiye'nin Avrupa ile terör, mülteci akınları ve diğer zorluklar arasındaki son engel olduğunun altını çizmeliyim.

Türkiye olarak terörle mücadelemizi meşru müdafaa hakkımız, uluslararası hukuk ve ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde yürütmeye devam edeceğiz.

Doğal olarak her türlü teröre karşı mücadelemizde Müttefiklerimizden iş birliği, destek ve dayanışma bekliyoruz.

Bayanlar ve Baylar,

Bu noktada diğer bölgesel meseleler hakkında da birkaç söz söylemek istiyorum:

Suriye konusunda; Suriye krizinin son 12 yılına baktığımızda, Türkiye'nin Suriyeliler için herhangi bir ülkeden daha fazlasını yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye olarak çatışmanın başından beri Suriye halkının yanındayız.

Kürtler, Ezidiler, Araplar, Hıristiyanlar, Asuriler ve diğerleri de dâhil olmak üzere etnik kökenleri veya inançları ne olursa olsun milyonlarca Suriyeli ve Iraklı mülteciyi kucakladık. Lütfen bunu not edin.

4 milyona yakın Suriyeliyi Türkiye'de ağırladık. Bazıları zaten güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde Suriye'ye döndü.

Ayrıca Suriye'de 5 milyondan fazla “ülke içinde yerinden edilmiş” kişiye yardım ve destek sağlıyoruz.

Aslında BM rakamlarına göre dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi biziz.

Bu mülteci akını, Türkiye'nin Avrupa'nın ve ötesinin yararına omuzladığı önemli bir yüktür. Ancak bu konuda da sınırlarımıza ulaştık.

Türkiye, Suriye içinde desteklediğimiz bölgelerde hayatın normalleşmesi için de önemli miktarda kaynak ayırıyor. 

Bu, hastanelerin ve okulların, camilerin, kiliselerin ve sinagogların onarımını ve su, elektrik ve yol gibi altyapıların rehabilitasyonunu ve son olarak tarım ve ticaretin canlandırılmasını içerir.

Size bazı rakamlar vermek gerekirse;

5 milyon kişiye sağlık hizmeti verecek 14 hastane inşa edildi,   
Teröristler tarafından tahrip edilen 1.786 okul inşa ve restore edildi ve yeniden açıldı,
300.000'den fazla öğrenciye eğitim verildi,
500'den fazla cami ve kilise restore edildi ve yeniden açıldı.

Komşumuz ve müttefikimiz Yunanistan ile olan sorunlara gelince;

Yunanistan ile Doğu Ege adalarının askerden arındırılmış statüsü, karasuları, hava sahası iddiaları, kıta sahanlığı, kışkırtıcı tatbikatlar, NAVTEX'ler gibi bazı önemli sorunlarımız var. Türkiye olarak Yunanistan ile olan tüm sorunların uluslararası hukuk, iyi komşuluk ilişkileri, karşılıklı saygı, İttifak ve diyalog ruhuyla barışçıl bir şekilde çözüme kavuşturulmasını içtenlikle diliyoruz.

Açık bir şekilde, iki ülke arasındaki sorunlar görüşmeler, toplantılar, ziyaretler kısacası diyalog olmadan çözülemez.

Bölgenin zenginliğini adil bir şekilde paylaşmaktan ve birlikte barışçıl bir gelecek inşa etmekten yanayız.

Ne yazık ki bazı Yunan politikacılar, kendi siyasi ve kişisel hırsları için, sanki Yunan halkının bile aleyhine olan olumlu çabaları baltalamak istercesine, gerilimi tırmandıran kışkırtıcı eylemler ve söylemler peşinde koşuyorlar…

NATO üyeleri olarak İttifak içindeki yapay silah programlarına ve ittifak içerisinde ittifaklara ihtiyacımız yok.

Bazı Yunan akademisyenler, emekli diplomatlar ve generaller de gerçekçi ve olumlu çabaları desteklemektedir.

Şunun da altını çizmeliyim ki, Yunan dostlarımız ikili meseleleri doğrudan ve iyi niyetle ele almak yerine AB ile konuşuyorlar. İkili meseleleri AB'nin, ABD'nin veya NATO'nun sorunlarıymış gibi gösteriyorlar. Üçüncü tarafları ikili meselelere dâhil etmek yardımcı olmaz. Bu sadece sorunları daha da zorlaştıracaktır.

Ayrıca, göç konusunda NATO üyeleri olarak insani değerlere sahip çıkmalıyız.

Büyüyen bazı ülkelerin aksine, hiçbir zaman saldırgan veya yayılmacı olmadık.

Komşumuz ve müttefikimiz Yunanistan'a mesajımız, Türkiye'nin Yunanistan veya başka bir ülke için bir tehdit olmadığıdır. Kimsenin toprakları ve hakları üzerinde hiçbir iddiamız yok.

Aksine Türkiye güvenilir, güçlü ve inandırıcı bir müttefiktir. 

Tek amacımızın uluslararası hukuk ve anlaşmalar çerçevesinde hak ve menfaatlerimizi korumak olduğunun altını çizelim.  

Türkiye ise bu önemli meseleleri çözmek için ikili görüşmeleri vurgulamaktadır. Bu bağlamda; İstişare Görüşmeler, NATO Uyuşmazlık Önleme Prosedürleri Toplantıları ve Güven Artırıcı Önlemler Toplantıları aktif çalışmalarımız sayesinde günümüze kadar devam etmiştir.

Örneğin, Yunanistan ile askerî Güven Artırıcı Önlemler konulu 4. tur müzakereleri düzenlemeye yönelik uzun süredir devam eden davetimize hâlâ olumlu bir yanıt bekliyoruz. Yunanistan'dan henüz bir yanıt gelmedi.

Özetle, komşumuz ve müttefikimiz Yunanistan ile çözüm bekleyen tüm anlaşmazlıkların uluslararası hukuka uygun ve samimi bir diyalog içinde çözümünün Türkiye'nin samimi ve ısrarlı arzusu olduğunu bir kez daha vurgulamak isterim.

Bu arada, kişisel olarak Michail Kostarakos (Katerina Sgourou), Panos Kammenos (Eleni Tzouli), Evangelos Apostolakis (Despina Maggelaki), Nikos Panagiotopoulos (Natasa Angelidou) ile çok yapıcı ilişkilerim vardı. Daha fazla yol katetmek için bu tür bağlar üzerinden ilerleyebiliriz.

Aynı coğrafyayı, ortak kültürel bağları ve tarihî tecrübeleri paylaşan Türk ve Yunan halkı arasındaki benzerliklerin, farklılıklarımızdan çok daha fazla olduğuna inanıyorum.

Türk ve Yunan halkının barış, güvenlik, istikrar ve refah içinde yaşaması en içten dileğimizdir.

Aksi yönde hareket etmek her iki tarafa da fayda sağlamayacaktır ve Türkiye hak ve menfaatlerini korumakta kararlı ve muktedirdir.

Libya konusunda ise amacımız, “Libya, Libyalılarındır” anlayışından hareketle ülkenin toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini sağlamak, barışçıl ve istikrarlı bir Libya'ya katkıda bulunmaktır.

Türkiye, ikili anlaşmalar doğrultusunda uluslararası hukuka uygun olarak Libya Hükümetine eğitim, yardım ve tavsiye desteği sağlamakta, mayınların/EYP'lerin temizlenmesine yardımcı olmakta, sağlık ve insani yardım sağlamakta ve bir hastane işletmektedir.

Nitekim Türkiye'nin Libya'daki desteği sayesinde daha fazla çatışma ve insani trajedi yaşanmasının önüne geçilmiş ve BM öncülüğünde mevcut siyasi süreç mümkün hâle gelmiştir.

Siyasi süreci destekliyoruz. Hiçbir Libyalı aktörü desteklemiyoruz. Amacımız hem bir iktidar boşluğunu hem de yeni bir silahlı çatışmayı/çatışmaları önlemektir.

Kapsayıcı yaklaşımımızın bir parçası olarak ve bazı müttefiklerimizle koordineli olarak tüm Libyalı taraflarla temas hâlindeyiz.

O dönemde sadece Türkiye’nin, BM tarafından tanınan Libya Hükümetinin yardım çağrısına olumlu yanıt verdiğini lütfen unutmayın. (ABD, İngiltere, İtalya, Cezayir, TUR ve NATO.)

Dolayısıyla Türkiye, Libya'da yabancı bir güç değildir.

Afganistan konusunda ise;

Kararlı Destek Harekâtı'nın sona ermesi ve Kabil Uluslararası Havalimanı'ndaki olaylar arzu ettiğimizin çok uzağında gerçekleşti.

Türkiye olarak söz verdiğimiz gibi binlerce Müttefik personelinin, sivilin ve savunmasız Afgan’ın güvenli tahliyesini desteklemek için elimizden geldiğince orada kaldık.

ABD ve İngiltere ile sahadaki müttefikler ve ortaklar olarak çok zor koşullar altında etkili bir iş birliği gösterdik.

Askerî görev artık sona erdi, ancak doğru dersleri çıkarmamız ve ülkenin bir kez daha terör kaynağı hâline gelmemesini sağlamamız çok önemlidir.

Son olarak iklim değişikliği başka bir ortak zorluktur. Türkiye'nin geçen yıl Paris Protokolü'nün onay sürecini tamamladığını söylemekten memnuniyet duyuyorum.

Türkiye olarak mevzuat, altyapı ve çalışmalarımızı bu protokole uyarlamaya başladık ve devam edeceğiz.

NATO Parlamenter Meclisinin Değerli Üyeleri,

Savunma ve güvenlik konularının bir özetini sizlere sunmaya çalıştım.

Sonuç olarak;

İttifak'ın birlik, dayanışma ve uyum ruhunu akılda tutarak tüm Avrupa-Atlantik bölgesinin ve ötesinin güvenliğine önemli katkılarda bulunmaya devam edeceğiz.

Bu bağlamda, NATO Türkiye'nin güvenliğinin merkezinde, Türkiye de son 70 yıldır olduğu gibi NATO'nun merkezinde yer alıyor.

Aynı zamanda Türkiye, terörün her türlü biçimi ve tezahürüyle mücadele etmeye kararlıdır.

Ayrıca, Yunanistan ile çözüm bekleyen tüm sorunları diyalog yoluyla barışçıl bir şekilde çözmek istiyoruz.

Bayanlar ve Baylar,

Bildiğiniz üzere yoğun bir gündemimiz var.

Yarın Savunma Bakanlıkları ile bu meselelerin bazılarını görüşmek üzere Brüksel'de olacağım.

Son olarak dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul'da, eşleriniz ve ailelerinizle biraz gezip alışveriş yapmak için yeterli zamanınız olacağını umuyorum.

İlginiz için teşekkür ederim.

Okunma Sayısı : 749

Diğer Haberler

Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşar Vekili John Bass'ı Kabul Etti

Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşar Vekili John Bass'ı Kabul Etti

Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, Mavi Vatan-2025 Tatbikatı’nın Seçkin Gözlemci Günü’nde Konuştu

Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, Mavi Vatan-2025 Tatbikatı’nın Seçkin Gözlemci Günü’nde Konuştu

Haftalık Basın Bilgilendirme Toplantısı Mavi Vatan-2025 Tatbikatı Dolayısıyla Aksaz’daki TCG SALİHREİS Fırkateyni’nde Gerçekleştirildi

Haftalık Basın Bilgilendirme Toplantısı Mavi Vatan-2025 Tatbikatı Dolayısıyla Aksaz’daki TCG SALİHREİS Fırkateyni’nde Gerçekleştirildi

Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Telefon Görüşmesi Gerçekleştirdi

Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Telefon Görüşmesi Gerçekleştirdi